Bir varmış ....Bir yokmuş...
Bir zamanlar bir Krallık ve onun Sarayında bir Okul varmış...
5 Asırdır varolan bu Okulda sayısız ilimadamı ve bilgin yetişirmiş..
Ve bu Krallık Sarayında tarihler 905i gösterdiğinde ,
bir kaç Okul öğrencisi biraraya gelip
kendi Ordularını kurmaya karar vermişler...
Amaçları yabancı orduları yenmek olan bu Ordunun,
Başkomutanı ALİ adlı bir gençmiş....
Adı gibi.... YENmek için doğmuş ...
Bu orduyu zaferden zafere koşturmak için ant içmiş...
Bayraklarının rengi Sarı ve Kırmızı sembolleride ASLAN olan
bu gençlerin Ordusu , halk tarafından kısa sürede çok sevilmiş...
Öte yandan denizin diğer yakasında aynı Krallıkta ,
ama bostanda yaşayan lambacılar varmış...
Saray gençlerini taklit edip, kendilerini gösterme çabasındalarmış...
Kuruldukları yer olan yokluderede lambacılar
Saraylıları düelloya davet etmişler...
Papazın çayırında karşı karşıya geldiklerinde
Saraylıların yarısı deniz engeli nedeniyle bu mücadeleye gelememiş...
Ama Saraylılar yarım Orduyla bütün lambacıları perişan edip ,
7 yerlerini işgal etmişler...
Bozguna uğrayan lambacılar ne yapacaklarını şaşırıp
senelerce kendilerine gelememişler...
Gel zaman git zaman Saray ordusundaki bölünmeden ve Saraylıların
Ordusunu, halkını, sadece Saray içinden "Seçme" insan ;
"Seçme" askerlerden oluşturma niyeti , lambacılara fırsat olmuş...
Lambacılar bundan faydalanıp zenginlerin yardımıyla halka
Şirinlik muskası dağıtıp sayılarını arttıracak yöntemler geliştirmişler
ve bunda "Arabacılar" denen diğer ordu gibi
başarılı olmuşlar...
Ta ki 2 kule arasında sıkışıp kalan SARAY Halkına
yeni bir KRAL gelene kadar...
Bu METİN kişi inanılmaz OK atarmış TAY üzerinden...
Attığı Oklar öyle isabetli ve güçlüymüş
bir gün attığıyla KALESİNİ yıkmış lambacıların...
Halk arasında efsane haline gelen
bu TAÇSIZ KRAL sayesinde
HALKIN SARAY sevgisi ve sayısı
iki kule arasından çıkıp KRALLIĞIN tüm sınırlarına yayılmış...
Servetleri reddedip SARAYINA gelen
bu METİN kişiyle SARAY Ordusunun
Krallık içinde ele geçirmediği Kale ,
kazanmadığı Zafer kalmamış...
Sonra büyük bir kıtlık dönemine girilmiş...
Lambacılar , Arabacılar
ve yeni oluşan bir Laz ordusunun hükümleri ve güçleri artmış...
Yinede SARAY HALKI zaferlere hasret
ama giderek artan coşku ve sevgiyle
Ordusunu teşvik ediyormuş...
Aç ve susuz kalmışlar ,
ama SEVDALARINI asla terketmemişler..
Öyle bir güçle sevmişler ki ;
14 ASIR 14 gün gibi geçmiş...
ORDUNUN başarısındaki esas temel
HALKININ karşılıksız sevgisi ve desteğiymiş...
Bu büyük ve sabırlı HALKI sayesinde
tekrar eski bolluk günlerine dönmüşler...
İlerleyen zaman içinde büyüyen SARAY Ordusuna
çeşitli lejyoner askerler katılmış...
Bazıları komutan düzeyindeymiş...
Bunlardan ASLAN YÜREKLİ olanı Saray Ordusunun
bir Zaferi sonrası onbinlerce lambacının arasından
tek başına sıyrılıp Sarı-Kırmızı BAYRAĞI lambacıların merkezine
ve tam Kalelerinin ortasına dikivermiş...
O BAYRAK ordan çıkmamış...
Yıkılmış ortalık ...
Bu olayla TARİHE geçmiş...
ULUBATLI lakaplı bu lejyoner tekrar yurduna dönünce
yerine komutanlığa eski bir Ordu mensubu olan
bir İMPARATOR gelmiş...
Davranışları , hareketleri , yüreğiyle gerçek bir İMPARATOR...
Ama elinde sadece içi geçmiş bitmiş denilen
bir asker yığını varmış...
Bu yığının arasına 3 tane lejyoner istemiş...
3 üde yaşlıymış gelenlerin ,
ama özellikle HACI olanı dünyaca tanınan
çok usta bir savaşçıymış...
Uzaktan attığı çok isabetli TOP atışlarıyla
düşmanları yerle bir etmekte üstüne yokmuş ,
diğeri tecrübeli bir KALE ustasıymış ,
önündeki diğer yaşlı Lejyonerde
çok yetenekli bir savunma hattı kurucusuymuş...
İMPARATORUN kurduğu bu Ordu çok çalışarak ,
azmederek ve HALKININ inanılmaz desteğiyle
önce 4 yılda Krallık içindeki tüm savaşları kazanmışlar...
Ardından sıra yabancı Krallıklarla mücadeleye gelmiş...
İMPARATORU ,ORDUSU ve HALKIYLA bütünleşen
SARAYLILAR yıllarca Avrupa’da ezilmiş ,
horgörülmüş halkların yegane temsilcisi olmuş
ve onların intikamını bütün sömürgecileri
tek tek hiç yenilmeden yerle bir ederek almış...
SARAYLILAR özellikle ^Kırmızı Urbaların^ kabusu olmuş...
Milenyum tarihinde konfederasyonlar arasındaki
en büyük 2. Savaşıda kazanıp Krallığına geri dönmüşler...
TARİHİN en büyük DESTANLARINI yazanlar
layık oldukları şekilde karşılanmışlar...
Yer-Gök ...
SARI ve KIRMIZI kesmiş..
Bunu hazmedemeyen lambacılar
ve arabacılar aralarında
"Kutsal ittifak " kurup
Krallık halkını ve meclisi SARAY a karşı ayaklandırmak
ve kendine kukla bir Konfederasyon yapmak için
yürüyüşler düzenleyip Yıldırım başkomutanları nezdinde
çeşitli harekatlara girişmişler...
Sonuç tüm HALKLARIN okkalı birer tokatıyla başarısız olmuş...
Şeref meselesi yapılan bir yarışmanın
Ödülü olan 3 YILDIZIDA
önce SARAY Ordusu ve HALKI bileğinin hakkı
ve gücüyle alınca iyice çıldıran
ve çaresiz kalan lambacılar ve arabacılar
usta lejyoner arayışına girişmişler...
Onlarda yeniçerilerinin "İsterüz ü" karşısında
servetler ödeyerek , yeni bir HACI , yeni bir FATİH ,
yaratmak için yırtınmışlar ,ama suni maketini bile bulamamışlar ,
yeni bir SARAY olmak istemişler ama barınak bile olamamışlar...
Onlar bu zaferlerin taklidi - hayali ile yaşarken ,
çok az takviyeli SARAYLILAR en büyük savaşın galibi olarak ,
AY-YILDIZ ve KRALLIK adına
tüm DÜNYAYI fethetmekten henüz geri dönmüş...
Her gittikleri seferdede
Tarihe yeni bir Altın Sayfa eklemişler...
Bu SARAY ın adının
GALATASARAY olduğunu söyler atalarımız ...
Bu yazıdaki herşey hayal ürünüdür...
MASAL olduğu bellidir...
Böyle bir DESTANIN gerçek olması mümkün müdür...?
Değildir...???
Şaibedir ... Şaibe...???
Masaldır... MASAL....?????
Edip Gürman